Yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Kendi dünya düzenini halklara kabul ettirebilmek için tüm dünya sathında iyiler ve kötüler çarpışıyor. Ancak zannedilmesin ki devletler çarpışıyor. Çünkü her devletin yönetim kademesinde bulunan iyi insanlar ve her devletin içerisinde bulunan sağduyulu halklar barış, adalet, demokrasi, refah, istikrar ve özgürlüğün hakim olacağı bir insani dünya düzeni gelsin diye uğraşıyor. Devletlerin ve milletlerin içerisindeki iyiler ve kötüler çarpışıyor.
İnsanlığa barış, adalet, demokrasi, refah, istikrar ve özgürlük geldikten sonra, insanlığı; Protestan bir Amerikalı, Ortodoks bir Rus, Katolik bir Avustralyalı, Şii bir İranlı, Sünni bir Arap, Budist bir Çinli, Hindu bir Hint, Şinto bir Japon, Musevi bir İsrailli, Hristiyan bir Avrupalı ya da Müslüman bir Türk yönetmiş önemli mi? Önemli olan insanlığı yönetecek hükümdarın adaleti ve hakkaniyeti gözetip gözetememesidir.
İşte bunun için insanlığın başına geçecek olan hükümdar; bir arslan gibi cesur, güçlü ve adil olmalı, zalimin tepesine binmeli, mazlumu ayağa kaldırmalı ve bir arslan gibi alicenap olmalı, paylaşmaktan büyük keyf almalı, dünyanın geride kalmış bölgelerini kalkındırmalı. Arslan gibi teşkilatçı olmalı, milletlerin başarılı olduğu alanlarda başarısız olan milletlere gereken önem, yatırım ve politikaları hızla harekete geçirebilmelidir.
İnsan onuruna yakışan bu yönetim sisteminde seçilen hükümdar; politika üretecek, strateji belirleyecek, yatırım yapacak, reform düzenleyecek ve bütün bunları insanlığın gözü önünde yapacaktır. Yaptığı tüm işler insanlar tarafından değerlendirilecek ve yapılacak ilk seçimde insanlık gereken cevabı sandıkta verecektir. İşte bu yüzden sistem oturana kadar seçimlerin olabildiğince kısa sürelerde yapılması önem arz etmektedir.
Dünyaya öyle bir yönetim sistemi getirmeliyiz ki bütün dünya halkları bu sistemde kendini ifade edebilsin, söz hakkı olabilsin, dışlanmasın… Düşünün bir kere insanlığın başına Amerikalı bir hükümdar seçildiğinde elindeki teknolojik imkanları hem kendi halkına sunacak, hem de insanlığa transferini kolaylaştıracaktır. Çinli bir hükümdar seçildiğinde ülkesinde bulunan yoğun işgücüyle üreteceği kaliteli ürünleri hem kendi halkına hem de insanlığın hizmetine sunacaktır. Rus bir hükümdar seçildiğinde coğrafyasında bulunan doğalgazı hem kendi halkına hem de insanlığın hizmetine sunacaktır. Hint bir hükümdar seçildiğinde bilişim sektöründeki başarılarını insanlıkla paylaşacaktır. Japon bir hükümdar seçildiğinde teknoloji, otomotiv, eğitim, düzen ve temizlik konularındaki tecrübelerini insanlıkla paylaşacaktır. Güney Amerikalı bir hükümdar seçildiğinde kıtasındaki sıcak insanları, neşeyi, coşkuyu ve enerjiyi insanlığa yayacaktır. Avustralyalı bir hükümdar seçildiğinde kıtasındaki yaşam kalitesini ve refah seviyesini nasıl sağladığını insanlığa gösterecektir. İranlı bir hükümdar seçildiğinde binlerce yıllık devlet geleneğini, köklü medeniyetini ve coğrafyasında bulunan zenginlikleri hem kendi halkıyla, hem de insanlıkla paylaşacaktır. Türk bir hükümdar seçildiğinde adaletiyle huzur ve istikrarı sağlayacak, dünyaya yayılan alicenap müteşebbisleriyle geride kalmış bölgeleri kalkındıracaktır. Arap bir hükümdar seçildiğinde bölgesinde bulunan petrolü hem kendi halkına hem de insanlığın hizmetine sunacaktır. İsrailli bir hükümdar seçildiğinde halkına verdiği sorgulayıcı, araştırıcı ve inovatif eğitimleri insanlığa öğretecektir. İngiliz bir hükümdar seçildiğinde dehşetengiz olaylara serinkanlı bakmayı ve aklı kullanmayı insanlığa öğretecektir. Fransız bir hükümdar seçildiğinde sıradışı olaylara romantik bakmayı insanlığa gösterecektir. Alman bir hükümdar seçildiğinde sanayi alanında know-how’ları ve disiplini insanlığa öğretecektir. İtalyan bir hükümdar seçildiğinde rönesans tecrübesini ve denizcilik birikimini insanlıkla paylaşacaktır. İspanyol bir hükümdar seçildiğinde siesta, flamenko ve boğa güreşi gibi eğlencelerle insanlığı keyiflendirecektir. Afrikalı bir hükümdar seçildiğinde topraklarında bulunan bütün yeraltı ve yerüstü zenginlikleri hem kendi kıtasıyla hem de insanlıkla paylaşacaktır…
En önemlisi de hangi halktan seçilirse seçilsin, seçilen hükümdar kendisine yakışan gibi davranacak, halkının başarısını insanlıkla buluşturacak, ayrım yapmayacak, adaleti ve hakkaniyeti gözetecek, seçilecek başkentten insanlığı yönetecektir. Huzur ve esenliğin hakim olacağı Eşref-i Mahlukat İmparatorluğu’nda istikrarı ve barışı getirebilecek en doğru yönetim şekli demokrasidir. Demokratik yöntemlerle seçilecek hükümdarın insanlıktan aldığı onay sayesinde kazanacağı güçle insanlığa huzur getirebilmesi için kendisinde olması gereken en önemli vasıf; adalet ve hakkaniyettir…
Türkiye’nin her şehrinde yaşayan millet reyleriyle kendi cumhurbaşkanını seçmişken, dünyanın her ülkesinde yaşayan halklarda reyleriyle kendi hükümdarını seçerse; dünyamız aynen Türkiye gibi huzur ve istikrara kavuşur. Çünkü barış ve huzurun hakim olacağı bir dünya; ancak güçlü ve adil bir hükümdar tarafından demokrasiyle yönetilebilir. Dünya nüfusunun farklı inanç yapısı düşünüldüğünde bu hükümdarın inancından daha ziyade adaletine ve hakkaniyetine değer verilmeli, politikaları önemsenmelidir.
Bu yönetim sisteminin oluşabilmesi için sınırlar kalkmalı, insanlar, ürünler, fikirler ve sevgi dünyada serbestçe dolaşabilmelidir. Serbest dolaşım sayesinde yatırım ve üretim artacak, yeni ürünlerle daha çabuk karşılaşılacak, fikirlerin çarpışmasıyla hakiki ve kadim bilgiye daha hızlı ulaşılacak, piyasa hareketlenecek, kaynaklar herkesçe kullanılacak, etkileşimin ve paylaşımın getireceği büyük bir bereket ve dinamizm yaşanacak ve böylece gelecek nesiller daha huzurlu ve müreffeh bir dünyada yaşayacaktır.
Allah’ımız bizi cennetten dünyaya imtihan için göndermiştir. Hepimiz Hz.Adem’in çocuklarıyız. Hz.Adem ise topraktan yaratılmıştır. Hayatta iken üzerinde yürüyebileceğimiz ve öldükten sonra da içine gömülebileceğimiz tek yer topraktır. Yani topraktan geldik, toprakla yaşayacak, sonunda yine toprağa döneceğiz. Her millet Hz.Adem’in ayrı ayrı evlatlarından süzülerek millet olabilmişlerdir. Dolayısıyla her millet kardeştir. Hz.Adem’den türeyen insanlığın evi tüm dünyadır. İşte bunun için dünya hepimizindir…
Sınır demek yasak demektir. Yasak demek merak demektir. İnsanlığın başına ne gelirse meraktan gelir. İnsanlığın başına gelebilecek tüm felaket ve çatışmalar sınırların kaldırılmasıyla sona erecektir. Çünkü kendi yaşadığı bölgede bir bilgiden, bir üründen, bir kaynaktan yoksun olan toplumlar; o bilginin, o ürünün, o kaynağın olduğu bölgelere ya imrenerek ya da kıskanarak bakarlar, kendi bölgelerinde de aynı bilgi, ürün ya da kaynağın olmasını arzu ederler. Eğer kendi bölgelerine bu zenginlikleri taşıyamazlarsa; bilginin, ürünün, kaynağın olduğu bölgelere çatışma, kaos, anarşi ve savaşı taşırlar.
İşte bunun için biz diyoruz ki “Zenginliğe ve barışa giden yol sınırların kaldırılmasından geçiyor.” Çünkü her insan; fikirleriyle, ürünleriyle, gelirleriyle ve emeğiyle yaşadığı ya da yaşayacağı coğrafyaya yeni ufuklar çizecek, kültürler kaynaştıkça dünya zenginleşecektir. Birbirimizden çekinmemeliyiz çünkü insan fıtratında iyilik yapma duygusu daha güçlüdür. 20.yüzyıl savaş ve çatışmalardan beslenen kötülerin dünya yönetimine hakim olduğu bir yüzyıl olarak belki tarihe geçti ama 21. yüzyılda ibre artık iyilere doğru kaymıştır.
Dünyada yaşanan savaş ve çatışmaların sona ermesi için iyiler; siyasetin, ekonominin, bürokrasinin, diplomasinin, akademinin, sosyolojinin, askeriyenin ve özel sektörün kilit noktalarında bulunan kötüleri uzaklaştırmaya odaklanmalıdır. İşte bunun için dünya liderleri, devlet başkanları, kamu yöneticileri ve sivil yöneticiler altlarında çalışan personelin yüzüne, sıfatına ve yapmış olduğu icraatlara bakarak iyi ya da kötü olduğuna karar vermeli ve kötülerin işindeki ya da yönetimindeki aktif pozisyonunu daha pasif pozisyonlara çevirebilmelidir.
İnsani değerlere yaşanan yönelişin etkisiyle şeytan ve avanesinin etkisindeki BM, NATO, Dünya Bankası, İMF, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarda büyük çatırdamalar yaşanıyor. İnsanlık; bu çelişkili ve adaletsiz düzen nereye kadar gidecek? Ölenler ve haksızlığa uğrayanlar hep güçsüzler mi olacak? Güçlü gücünden dolayı mı hep haklı olacak? diyerek bu aciz ve çarpık düzene itiraz ediyor ve isyan başlatıyorlar. BM’nin 5 daimi üyesinin güç kullanarak, korku salarak, kendi çıkarları doğrultusunda vetolar ederek zoraki yönetmeye çalıştığı bu eski dünya düzeni yıkılıyor. Bulunduğumuz dönem işte bu haklı ve mazlum ile zalim ve zorbanın mücadelesine sahne olmakta, dünyada yaşanmakta olan tüm gelişmeler gücün adalete yöneldiğini göstermekte, dünyaya yayılan iyilik ve adalet; anlamı sulh ve selamet olan İslam’ın güç kazanmasıyla değer kaydetmekte ve bu sayede dünyada insani değerleri öne çıkartan yeni yeni kurumların doğum sancılarını çekmekteyiz…
Eski dünya düzeninin başlamasına neden olan en büyük olay 1789 yılında yaşanan Fransız Devrimi’dir. 1789 yılında yaşanan Fransız Devrimi’nden sonra İslam Medeniyeti’nin tüm farklı kavimlerin ve etnik unsurların eşref-i mahlukat olan Hz.Adem’de birleştiğini öne süren tümevarım teorisi tersine dönmüş, şeytan ve avanesinin insanı ikinci plana iterek kavimleri ve etnik unsurları öne çıkartan tümdengelim teorisi işletilmeye başlanmıştır. Çünkü şeytan ve avanesinin farklı farklı milletleri, 600 yıl boyunca devlette adalet, milletler arasında uhuvvet prensibiyle bir arada tutabildiği Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertebilmesinin başka yolu yoktu. Oysa ki milletler ve kavimler eşref-i mahlukat olan insan bağlamında başlangıçta Hz.Adem’de birleşip sonda Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile bütünleşecekti.
Yeni dünya düzenine doğru sürüklendiğimiz bu geçiş döneminde, şeytan ve avanesinin dünyaya dayattığı çıkar merkezli dış politika anlayışından kurtulmak gerekiyor. Çıkar merkezli dış politika milletler ve devletler arasında hırs, rekabet, çatışma ve kavga üretiyor. Türkiye; iyilik merkezli bir dış politika yürütebilirse belki kısa vadede kaybedeceği hususlar olacak ancak halkların ve başındaki yöneticilerin sevgisini ve muhabbetini kazanması neticesinde uzun vadede bir çok husus ve imkanı da kazanacaktır. Çıkar merkezli dış politika rekabeti ve çatışmayı körüklerken, iyilik merkezli dış politika sevgi ve uhuvveti güçlendirmektedir. Hak, adalet, iyilik ve dürüstlüğü el üstünde tutan, davranış ve politikalarına yansıtan devletler ve liderler ilerleyen süreçlerde insanlığın birer yıldızı gibi parlayacaklardır.
İşte bu kapsamda GİMSETAP olarak dünyada oynanan satranç oyununda taşlara yüklediğimiz yumuşak güç ve sert güç senaryoları aşağıdaki gibi tarif edilmiştir. Her birey düşünce ufkuna bağlı olarak farklı senaryolar üretebileceği gibi taşlara bizim yüklediğimiz misyonlardan daha farklı misyonlarda yükleyebilir. Burada amaç; satrancı oynayan insan, lider, ülke ya da gücün karşı tarafı mağlup ederek kendi mefkuresini kazandırması ve ahirette de yaptığı tüm işlerin hesabını vereceğini unutmamasıdır…
Not:Bu makaleyi okuyup diplomasi perspektifinde düşünmeye başladığınızda dünyada yaşayan her insanın fıtratları gereği iyilikten yana tutum takındıklarını her milletin kabul edip sınırların kaldırılmasıyla dünyada savaş ve çatışmaların sona erip huzur ve bereketin insanlığa yayıldığını öngörürsünüz.
YUMUŞAK GÜÇ SENARYOSU
PİYON | İşgücünü dolayısıyla gençliği, dinamizmi, emeği |
AT | Enerjiyi dolayısıyla petrol, doğalgaz, bor mineralleri, uranyum toryum ve diğerlerini |
FİL | Sermayeyi dolayısıyla parayı, bankaları, finans kuruluşlarını, borsayı, altını |
KALE | Teknoloji ve bilişimi dolayısıyla icat yeteneğini, inovasyonu, yazılım ve siber altyapıyı |
VEZİR | Müteşebbisler |
ŞAH | İyi ve kötü Liderler |
YAPILAN HER HAMLE | İcat ve keşif yapma, proje üretme, strateji geliştirme |
ROK | Teknoloji ve bilişimle liderlerin korunması |
PİYONUN VEZİR OLMASI | Piyasaya işçi olarak atılan kişinin piyasadaki bütün engelleri aşarak müteşebbis olması |
SİYAHLAR | Eski dünya düzenini, kriz ve istikrarsızlığı, savaşı ve çatışmaları, adaletsiz gelir dağılımını, kan ve gözyaşını ve tüm kötülükleri eşref-i mahlukata yaşatan silah ve finans baronlarını temsil eden şeytani zihniyet |
BEYAZLAR | Yeni dünya düzenini, değişim ve istikrarı, barış ve esenliği, refah ve bereketi, huzur ve adaleti ve tüm bu iyilikleri eşref-i mahlukata yaymak isteyen hakkani zihniyet |
ŞAH-MAT | Teknoloji, enerji, finans, işgücü piyasalarının veya müteşebbislerin kötü liderleri etkisiz hale getirmesi ya da teknoloji, enerji, finans, işgücü piyasalarının veya müteşebbislerin iyi liderleri etkisiz hale getirmesi |
SATRANÇ TAHTASI | Dünya |
SATRANÇ TORBASI | Ahirete giderken ilk uğrak yerimiz olan mezarlardır. |
SERT GÜÇ SENARYOSU
PİYON | Toprağı dolayısıyla kara kuvvetlerini, manevra ve kabiliyetlerini |
AT | Havayı dolayısıyla hava kuvvetlerini, manevra ve kabiliyetlerini |
FİL | Suyu dolayısıyla deniz kuvvetlerini, manevra ve kabiliyetlerini |
KALE | Uzayı ve sanal alemi dolayısıyla uyduları, interneti, siber güvenliği, istihbaratı manevra ve kabiliyetlerini |
VEZİR | Genelkurmay başkanları |
ŞAH | İyi ve kötü devlet başkanları |
YAPILAN HER HAMLE | Taarruza geçiş ya da savunmaya yöneliş |
ROK | İstihbari ve siber faaliyetlerle veya melekut aleminin yardımıyla iyi devlet başkanlarının korunması, istihbari ve siber faaliyetlerle veya şeytani güçlerin yardımıyla kötü devlet başkanlarının korunması. |
PİYONUN VEZİR OLMASI | Kara kuvvetlerine asker olarak başlayan bir kişinin askeriyedeki bütün safhaları aşarak genelkurmay başkanı olması |
BEYAZLAR | Eski dünya düzenini, kriz ve istikrarsızlığı, savaşı ve çatışmaları, adaletsiz gelir dağılımını, kan ve gözyaşını ve tüm bu kötülükler için savaşan silah ve finans baronlarını temsil eden şeytani zihniyet |
SİYAHLAR | Yeni dünya düzenini, değişim ve istikrarı, barış ve esenliği, refah ve bereketi, huzur ve adaleti ve tüm bu iyilikleri koruyan caydırıcı güçleri temsil eden hakkani zihniyet |
ŞAH-MAT | İstihbarat, hava, deniz, kara unsurları ile genelkurmay başkanlarının kötü devlet başkanlarını etkisiz hale getirmesi ya da istihbarat, hava, deniz, kara unsurları ile genelkurmay başkanlarının iyi devlet başkanlarını etkisiz hale getirmesi. |
SATRANÇ TAHTASI | Dünya |
SATRANÇ TORBASI | Ahirete giderken ilk uğrak yerimiz olan mezarlardır. |