
Bir insanın ihtiyaç duyduğu barınak, yiyecek, giyecek ve huzuruna ait ihtiyaçları sağlayan mesleklere 8 milyarlık insanlık organize bir şekilde dağıtılsa, kolay ve zor işler bu işleri bilmeyen insanlara öğretilse, kamuda ve sivil sektörde gereksiz ve angarya işlerin hiçbirine gerek kalmasa, bu meslekler meslek listesinden silinse… Kolay ve zor işleri bilen deneyimli insanlar bu kolay ve zor meslekleri öğrenen insanlara işlerin püf noktalarını öğretse, herkes işini layıkıyla yapsa, kalite artsa…Toprakların altındaki katı ve sıvı kaynaklar, toprakların üstündeki nebati kaynaklar ve toprakların üstünde yaşayan hayvani kaynaklar herhangi bir karşılık beklemeden insanlığa adilane bir şekilde paylaştırılsa, insanlar yediklerini, içtiklerini, giydiklerini, aldıklarını, seyrettiklerini, okuduklarını, eğlendiklerini, dinlediklerini, oynadıklarını, yaptıklarını, gezdiklerini, konakladıklarını, öğrendiklerini büyük bir keyf ve mutlulukla ve ücretsiz olarak yese, içse, giyse, alsa, seyretse, okusa, eğlense, dinlese, oynasa, yapsa, gezse, konaklasa, öğrense…
İnsanlar canının çektiği yemeği lokantalardan herhangi bir karşılık ödemeden yese, canının çektiği içeceği kafelerden herhangi bir karşılık ödemeden içse, beğendiği elbiseyi mağazalardan herhangi bir karşılık ödemeden alıp giyse, hoşuna giden filmleri sinemalardan ücretsiz olarak seyretse, tüm gıda ihtiyaçlarını süpermarketlerden ya da bahçelerden organik olarak ve herhangi bir karşılık ödemeden temin etse, çocuklarını oyun parkurlarında ücretsiz olarak oynatsa, evlerini şık gösteren mobilyaları mobilya mağazalarından beğense ve evlerine teslimatlarını ücretsiz olarak istese, her ülkede çalışan müteahhit, mühendis, inşaat ve dekorasyon ustaları her aileye ücretsiz olarak şık, estetik, geniş, ferah ve kullanışlı müstakil evler yapsa…
Eşref-i Mahlukat İmparatorluğu’nun kurulmasından sonra başa geçen adil hükümdar petrol ve doğalgaz zengini ülkelerin petrollerini ve doğalgazlarını tüm ülkelere ve insanlığa adilane bir şekilde dağıtsa bu sayede benzinliklerin ve müstakil evlerin benzin, mazot ve doğalgaz ihtiyaçları ücretsiz olarak karşılansa, müstakil evler ücretsiz olarak ısınsa, otomobiller, minibüsler, kamyonlar, otobüsler, trenler, gemiler, uçaklar hiçbir karşılık ödemeden çalışsa, yürüse, yüzse, uçsa…
Trafik sıkışıklığına neden olmamak için gökdelenler ve yüksek katlı binalar artık yapılmasa, evler müstakil olarak inşa edilse, dikey yapılaşma ve merkezileşmeden sıyrılıp yatay mimariye ve dağılışa doğru adımlar atılsa… Bu sayede her insan güneş ışınlarından daha fazla faydalansa, güneşin doğuşunu ve güneşin batışını izleyip daha fazla enerji ile buluşsa. Yatay mimari sayesinde açıldığımız topraklara camiler, medreseler, müstakil evler ve bahçeler, alışveriş merkezleri, spor ve eğlence merkezleri, kütüphaneler, sinemalar, piknik alanları, şark köşeleri yakın yakına inşa edilirken tarlalar, meralar ve ağıllar ise bir miktar uzağa konumlandırılsa.
Her insan merak ettiği ülkeleri, şehirleri ve ilçeleri her yerde bulunan arabalarla, otobüslerle, trenlerle, gemilerle, uçaklarla ücretsiz olarak ziyaret etse, kültürler birbirleriyle tanışsa, fikir ve insan zenginliği yaşansa, şehirlere ve ilçelere büyük, orta boy ve küçük oteller yapılsa, ülkeleri, şehirleri ve ilçeleri ziyaret eden insanlar yapılan bu otellerde ücretsiz olarak konaklasa.
Bu örneklerin sayısını olabildiğince arttırmak mümkündür, çünkü bu yeni dünya düzeninde esarete neden olan para yok özgürlüğe ulaştıran ihlas var.
Buraya kadar anlatılanlar insanların yiyecek, giyecek, barınak ve huzuruna ait ihtiyaçlardı bir de insanların şehvani ihtiyaçları var peki bu konuda neler yapılır, isterseniz bunu da kısaca mantık çerçevesinde anlatalım…
Allah’ımızın bazısını bazısına üstün kılması ve mallarından harcamalarından ötürü erkekler, kadınlar üzerinde hüküm sahibidirler ayeti bize aile kurumunda erkeklerin evin reisi olduğunu göstermektedir. Çünkü aileyi koruyan güç ve cesarete erkekler daha yatkındır. Ayrıca erkekler yaratılış gereği çok eşliliğe uygun yaratılmışlardır. Kadınlar ise aile müessesesinin sağlıklı bir şekilde yürümesi, şehvani istek ve arzuların erkeklerde daha güçlü ve sürekli olması ayrıca güç ve kuvvet ihtiyacı kesbetmelerinden dolayı tek eşliliğe uygun yaratılmışlardır.
Cennetteki yaşam tarzımız İslam olacak. İslam’da bir erkeğin birden fazla hanımla evlenmesi Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir sünneti. Bir atomu düşünün ortasında bir tane proton ve etrafında 0 çizen birden fazla elektron, işte aile böyle bir şey. Eğer erkek kendinde o güç, iktidar, adalet ve hakkaniyeti buluyor, helalinin gözünü dışarda bırakmıyor ve onu mutlu ediyorsa ve paranın ortadan kalkıp yerine ihlasın geçmesiyle geçim meşakkatini de çözüyorsak neden bir erkek birden fazla hanımla evlenmesin yeter ki evlendiği her hanımı önceki eşleriyle tanıştırsın, bütün eşlerin rızasını alsın, tüm eşlerin istek ve ihtiyaçlarını yerine getirsin, gözlerini dışarda bırakmasın ve tüm eşleriyle ilgili verdiği hükümlerde adaleti ve hakkaniyeti sağlamaya özen göstersin.
İşte bu amaçla öncelikle erkek evlendiği kadınla taahhüte girer. Ya der ki ben senin dışında bir kadınla evlilik yapmayacağım. Ya da der ki seninle birlikte bir başka kadınla daha evlilik yapacağım. Razı mısın? Kadınların verdiği yanıtlar evlilik sözleşmesine geçirilir. Eğer kadın kabul etmeyip sadece kendisiyle evlilik yapılmasına onay verdiyse o erkek bir başka kadınla daha evlilik yapamaz. Kadın onay verip erkek eşinden sonra yeni bir kadınla daha evlendiğinde resmi nikahta hem önceki eşin hem de evlenilen eşin onay imzaları istenir. Eşler birbirleriyle tanıştırılarak geçim yapıp yapmayacakları, birbirlerinden elektrik alıp almadıkları verilen bu onay imzalarıyla taahhüt altına alınmış olur.
Ancak halihazırda dünyadaki kadın ve erkek oranlarının birbirine yakın olması bu sünnetin uygulanmasına engeldir. Bu sünnetin uygulanabilmesi için dünyadaki her erkek başına en az iki tane kadın olması gerekir. Ancak şu da bir gerçek ki kadınlar cinselliğe karşı daha pasif olduklarından kimi zaman erkeğin isteklerini yerine getiremiyor kendileri arasında adil olmadığını düşünen erkeği sadece kendine mahkum ediyor bu yüzden ailedeki ilişkilerde haksızlığa neden olan bir başka hanım bulunmazken, erkek cinsellikte esareti yaşıyor.
Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye’mizi bir düşünün… Biz Osmanlıyı zengin aileye Türkiye’mizi ise çekirdek aileye benzetiyoruz. Osmanlı zamanında padişah ve halk; toplumda yaygın olmasa da birden fazla hanımla evlenebiliyordu oysa Türkiye’mizde sadece bir hanımla evleniliyor. Biz imparatorluk geleneği olan bir ümmetiz. Osmanlı nasıl ki İstanbul’umuzun Topkapı Külliyesi’nden aynı anda Mısır’ı, Hicaz’ı, Kırım’ı Bosna’yı birbirleriyle çatıştırmadan yönetimde adalet milletler arasında uhuvvet prensibiyle altı asır boyunca huzurlu bir şekilde idare ettiyse bizde kurduğumuz ailelerle hanımlarımızı yönetimde adalet hanımlar arasında uhuvvet prensibiyle idare edebiliriz. İslam’ımızın bu sünnetini hem ümmetimize hem de insanlığa en güzel şekilde anlatır, uygular ve uygulatırız…
Cenneti bir düşünün orada İslam yaşanıyor ve orada bir erkeğin birden fazla eşi ve hurisi var. Eğer dünyayı cennetin bir numunesine benzetmek istiyorsak erkeğin de kadının da gözü dışarda kalmamalı, her arzu ve ihtiyacını helal dairesi içerisinde ve İslam’a uygun gerçekleştirmeli… Bu sayede erkeklerin ve hanımların gözü ve şehveti doymalı hiçbir insan bir başkasının eşine ve kızına yan gözle bakmamalı, hanımlarımız ve kızlarımız giydikleri elbiselere dikkat etmeli, gözlerimiz harama bulaşmamalı.
Kendisine güvenemeyen, haksızlık yapacağını düşünen erkek en fazla bir veya bilemedin iki hanımla evlenmeli, kendisini adil bulan ve tüm hanımlarının gönlünü hoş edeceğine inanan erkek ise daha çok kadınla evlenmeli. Erkekler hanımlarına Kur’an-ı Kerim’imizdeki “Hanımlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız yine güç yetiremezsiniz. Bari birisine büsbütün meyledip de ötekini askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız şüphesiz Allah’ımız bağışlar ve merhamet eder” ayetini dikkate alarak muamele etmeli adaleti belki tam anlamıyla sağlayamazken bütün hanımlarına sevgi ve muhabbetle yaklaşabilmelidir. Kadında evleneceği erkeğin karakterini tartmalı, erkeğin adaletine ve hakkaniyetine inanıyor ve erkeğin sevgisine güveniyorsa o erkekle zengin bir evlilik kurumuna girişmeli.
Türklerde bir söz vardır elti eltiyle geçinemez ancak kuma kumayla geçinir diye. Bunun en önemli sebebi eltilikte erkek kardeş sayısına göre ikilik, üçlük, dörtlük, beşlik ve üstü vardır, fitne ve fesat vardır, ayrılık vardır. Oysa kumalıkta tevhid vardır, vahdet vardır, uhuvvet vardır, sevgi ve muhabbet vardır, yeter ki tevhidin unsuru olan erkek hanımları arasında vahdeti sağlasın, ayrım gayrım yapmasın, biz bunu tevhid dini olan İslam’ımıza benzetiyoruz… İslam’ımızda tevhidden dolayı vahdet vardır, uhuvvet vardır, sevgi ve muhabbet vardır, güven ve itimat vardır oysa Hristiyanlık ve çok tanrılı dinlerde tanrı sayısının çokluğundan dolayı fitne ve fesat vardır, çatışma vardır, ayrılık vardır, korku ve endişe vardır.
Düşünsenize bir erkeğin evlendiği hanımlardan olan evlatları baba bir kardeşler birbirleriyle oynar, Bir annesi öz evladını baba bir olan diğer anneye gönül rahatlığıyla teslim eder, her iş ve ihtiyacını piyasada gerçekleştirip evine döner, erkek evde olmadığı zaman bu hanımların canı sıkılmaz, birbirleriyle sohbet ederler, ailelerini birbirleriyle tanıştırırlar, bu hanımlardan bir tanesinin öğretmen, bir tanesinin doktor, bir tanesinin hakim ve bir tanesinin ev hanımı olduğunu düşünün hanımlardan üçü kendi işlerini rahat rahat icra ederken dördüncüsü tüm hanımlardan doğan evlatları bir huzur ve güven ortamı içerisinde büyütür. Nüfusun artmasını engelleyen çekirdek aileden sıyrılıp nüfusu patlatan zengin aileye geçilir…
Dünya değil 8 milyar en az 3 trilyonu besleyen ve ihya eden kapasiteye haizdir. Yeter ki şu insanları ve arabaları fıtık eden dikey yapılaşma ve merkezileşmeden sıyrılıp müstakil mimariye ve dağılışa yönelelim. Bu sayede cennet hayatının bir numunesi gibi yaşanan bu altın çağdan 8 milyarlık insanlığın kat be kat üstü 3 trilyonluk insanlık faydalansın. Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) etrafına 20 milyarlık bir ümmetin daha da ötesinde 10 trilyonluk bir ümmet toplansın. İşte bunun için Allah’ımızdan murad ediyoruz bundan sonra her doğan bir erkek evladına karşılık hanımlarımızdan en az iki tane kız evladı doğurmalarını… Bundan sonra doğan erkek çocuklarının cennetin gençleri gibi adil, merhametli, zeki, civanmert, samimi ve yakışıklı olmalarını ve doğan kız çocuklarının cennetin hurileri gibi anlayışlı, tatlı dilli, iffetli, müşfik, alımlı ve güzel olmalarını. Allah’ımızın dünyada yaşayan her insanın kalbinde bulunan kötülükleri yok etmesini ve insanları iyilikle donatmasını…
Peki bu sistem hayata geçtikten sonra hapishanelerdeki mahkumların durumu ne olur? Bir mahkumu hapishaneye düşüren en zararlı iki unsur para ve silahtır. Bizim ortaya attığımız bu numune cennet fikrinde ise silahın yerine fikir, paranın yerine ihlas, mevkinin yerine sevgi ve sınırın yerine İslam geçtiğinden insanların birbirlerine kötülük düşünmeleri, birbirlerini öldürmeleri, birbirlerini dolandırmaları sona erer. Ayrıca erkeklerin şehvetleri de birden fazla hanımla evlenerek doyduğundan insanların bir başka ailenin hanımına, kızına yan gözle bakıp namussuzluğa sürüklenmeleri bitirilmiş olur. Bu düzen hayata geçtikten sonra hapishanelerdeki mahkumlar bir ahlaki eğitimden geçirilip özgürlükleri ellerine verilebilir çünkü özgür olduktan sonra kötülük yapmalarına neden olan tüm öğeler piyasadan çekilir, ayrıca tüm istek ve ihtiyaçları ücretsiz olarak karşılanır.
Peki okullarda eğitim gören çocukların, gençlerin ve üniversite öğrencilerinin durumu ne olur? Okullardaki ve üniversitelerdeki gereksiz dersler kaldırılır, eğitimin kalitesi ve niteliği arttırılarak eğitimler daha kısa bir zamanda gerçekleştirilir, ayrıca okullar ile üniversitelerdeki öğretmenlerin kalitesi ve niteliği arttırılır. Eğitim ve öğretimde yapılan bu üç işlem sayesinde artık okullara ve üniversitelere öğrenciler haftanın beş günü gitmek yerine haftada sadece sekiz saat giderler. Geriye kalan zamanlarda isteyen öğrenci internete, kütüphanelere ve televizyonlara başvurarak kendini daha fazla yetiştirir isteyen öğrenci ise mutluluğunu ve huzurunu arttıran meşgalelere daha çok vakit ayırır. Çünkü bu düzende çalışanı, öğrencisi, erkeği, kadını tüm insanlığın ana gayesi kendini ve kainatı tefekkür etmesi bu sayede Allah’ımızı tanıması ve esarete neden olan tüm öğelerin yok edilip özgürlüğün doya doya yaşanabilmesi esas alınmıştır.
Peki bu düzende devletlere bağlı askeri kuvvetlerin durumu ne olur? Dünyadaki devletler Türkiye’mizdeki şehirlere benzer. Ankara’nın kendine özel askeri kuvvetleri İstanbul’umuzun kendine özel askeri kuvvetleriyle mi çarpışıyor ki dünyadaki devletler birbirleriyle çarpışsın. Bu düzen hayata geçtiği anda hem devletlerin hem de insanların birbirlerine olan sevgi ve muhabbetleri artar devletler devletlere tuzak değil tam aksine iyilik yaparlar. Ankara’nın asayiş işlerindeki polis teşkilatı nasıl İstanbul’umuzun asayiş işlerindeki polis teşkilatı gibi aynı amaca hizmet ediyorsa ABD’nin ve Türkiye’mizin asayiş bakanlıkları da tek elden ve aynı amaca yönelik iş ve icraatları gerçekleştirirler.
Savunma sanayi ile geliştirilen silahlar insan ölümüne sebebiyet vermemek için devletlerin hafızasından silinip sanayiye kazandırılır ve bu teknolojilerle geliştirilen imkanlar insanlığın faydasına kullanılır. İşte bu kapsamda askerlik mesleği asayişi sağlamaya yönelik polislik mesleğine dönüşür ve asayiş sağlanırken insan ölümüne sebebiyet vermemek için artık konvansiyonel silah değilde elektroşok silahları kullanılır. Bu sayede devletlerin ve insanların birbirlerine korkuyla değilde sevgiyle bakmalarına zemin hazırlanır. Bu polislerde diğer meslekler gibi haftada sadece sekiz saat çalışarak iş, faaliyet ve nöbetlerini icra ederler. Halkın arasına karışırlar, halkın iş, ürün ve hizmet kalitesini ölçerler, sistemin işleyişini kontrol ederler ve asayişin sağlıklı bir şekilde ifa edilmesi ile ilgili faaliyetleri yürütüp, asayiş bakanlarını bilgilendirirler.
Peki bu düzende yönetim mekanizması nasıl işler? Eşref-i Mahlukat İmparatorluğu’nun yönetimini oluşturan hükümdar, başkanlar, yargıçlar, bakanlar ve meslek başları huzur ve güven ortamının tüm dünyada istikrarlı bir şekilde sağlanması, imparatorluk ve bağlı devletlerinde yaşanan sorunlara ve duyulan ihtiyaçlara anında cevap verilmesi için her daim görevlerine hazır beklemelidirler. Ayrıca halka tepeden bakmamak, halkın halinden anlamak ve halkla içiçe olmak için hükümdar, başkanlar, yargıçlar, bakanlar ve meslek başları da diğer tüm meslekler gibi ilk altı ay haftada sadece sekiz saat kolay meslekte, diğer altı ay haftada sadece sekiz saat zor meslekte çalışmalıdırlar. Kendi şahsi zamanlarında hem özel işlerini hem de imparatorluğun işlerini gerçekleştiren bu yönetim insanları mekan ifade eden bir odaya bağlı kalmaksızın bulundukları yerden imparatorluğun yönetimini gerçekleştirmelidirler. Zaten yönetim mekanizmasına seçilen insanlar zorla değil de kendi istekleriyle, önseçimlerle, halkın teveccühüyle, hükümdar, başkanlar, yargıçlar ve bakanların seçimiyle iş başına geldiklerinden bu insanlar ile halk arasında bir huzursuzluk yaşanmaz.
Peki bu sistemde halkın yönetimden kaynaklanan huzursuzlukları nasıl önlenir? Eşref-i Mahlukat İmparatorluğu’nun hükümdarı, başkanları, yargıçları, bakanları ve meslek başları afilli, ışıkları yanıp yanıp sönen arabaların yerine halkla iç içe geçen arabalara binse, sade binalarda görevlerini ifa etseler, protokoller kaldırılıp halkın arasına karışsalar, yaptıkları ziyaretlerde insanları rahatsız etmeseler, devlet törenleri sade yapılsa ya da yapılmasa. Hepimiz halk içerisinde bir insan olsak…
Buraya kadar anlatılanlar bir insanın ihtiyaç duyduğu tüm arzu, istek ve ihtiyaçların karşılanmasına yönelikti. Peki bu yukarda belirtmiş olduğumuz sistem nasıl sağlanır, nasıl işletilir, nasıl yürütülür?
Bu düzeni kurmak için iki iksiri birbirleriyle karıştırmak gerekiyor. Bu düzenin çarklarını yağlayan, çarkların harika bir şekilde yürümesini sağlayan iksir ihlastır, Allah’ımızın rızasıdır ve bu sistemin an; yani iş, ürün ve hizmetin icra edildiği zamanda sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlar. Bu düzenin çarkları, planı, programı, tasarımı ve işleyişini gösteren iksir ise İslam’dır. İhlası soğuk suya benzetirsek İslam suya karıştırılan yoğurttur ayran olmasını sağlar, İhlası kaynar suya benzetirsek İslam içine karıştırılan çay kırıntılarıdır çay olmasını sağlar, İhlası soğuk suya benzetirsek İslam içine karıştırılan limon kırıntılarıdır limonata olmasını sağlar, İhlası kaynar suya benzetirsek İslam içine karıştırılan kahve tozlarıdır kahve olmasını sağlar. Dikkat ederseniz ihlas hiçbir zaman değişmiyor saf su gibi berrak, katışıksız, doğal, taze ve ferah… İşte yaptığımız bütün işleri bize kolaylaştıran, hem Allah’ımızın rızasını kazandıran, hem de bizden istek ve ihtiyacının görülmesini isteyen insanın gönlünü kazandıran adeta her kapıyı açan bir ingiliz anahtarı… Ancak İslam Allah’ımızın kendi kat’ında hak din olarak kabul ettiği, cennetteki yaşam tarzımız, bizi felaketlerden, korkulardan, endişelerden ve tehlikelerden koruyan bizi kötülükten uzaklaştırıp iyiliğe yaklaştıran kurallar bütünü…
Not: Bu makaleyi okuyup yaşam tarzı perspektifinde düşünmeye başladığınızda insanlığın Allah’ımızın ipi olan İslam’a ihlasla sarıldığında saadetlere yelken açtığını, uzaklaştığında ise felaketlere sürüklendiğini öngörürsünüz….